Herkesin bahanesi var, senin yok
günahlı bir gölgenin serinliğinde
biraz bekleyebilirsin, daha sonra
burada kalamazsın, başa dönemezsin
ama dön
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!
Eve dönmek
kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?
.
.
Kalbime döneceğim, ama hangi yolla?
Yedeğimdeki okunaksız
şarapla lekelenmiş, solgun harita
uyduruk bir şey mi bilmiyorum
yoksa sahiden definenin yeri
gösteriliyor mu orada?
Ama boşver… Nasıl bir ilgi olabilir
kalbe dönmekle define bulmak arasında?
İsmet Özel’in bu satırlarına bir kitap bile yazılabilir diye düşünüyorum özellikle pusulanın şaştığı böyle dönemlerde kafanın içinde darmadağın bir ip yığını varmış da biri gelip onu incelikle bir yumak yapmış gibi. Herkesin kalbi kendi evidir ve yolculuk ne kadar meşakkatli geçmiş olursa olsun onca fırtınanın ardından eve dönmek define bulmak gibidir. Pusula ne kadar şaşarsa şaşsın biraz durabilmeyi becerebilirse insan evin yolunu da bulacaktır. Dolu dolu durabilmekten bahsediyorum, dışardaki gürültü ve koşturmacaya rağmen niçin yola çıktığını, ne kadar ilerlediğini, nerelerde takılıp nerelerde düştüğünü, ne olduğunda koştuğunu görebilmek için hakkını vererek durmak. Vardığı yerden kuş bakışı başladığı yere bakabilmek. İlerlemenin hatta hayatın sırlarından biri de bu olsa gerek. Evden çıkma cesaretini gösteren biri kalbine dönerek evini yeniden bulma cesaretini de göstermelidir.