Çevremizdeki birinin değiştiğini, en azından bize karşı tavırlarının değiştiğini gözlemlemek ve çoğunlukla kabullenmek kolaydır. Kendimiz değişiyorsak eğer bunu kolay kolay anlayamayız.
Kendimizi genellikle hayatımızda iz bırakan ve sonsuza kadar hatırlayacağımızı bildiğimiz kilit olaylar çerçevesinde tanımlarız. Bu olaylar, bir gezi, duygusal bir hayal kırıklığı, hatta bir kredi ödemesi ile karşılaşmak gibi gerçeklikle olan etkileşimlerin bir sonucu olabilir.
Edinilen tecrübe iyi de olsa kötü de olsa mutlaka bize bir şeyler hissettirecektir. Çok mutlu olduğumuz bir anı ya da bizi sarsan başarısızlıklarımızı asla unutmayacağız. Bunların ardından kalan tek şey ise, bugün olduğumuz kişi olacaktır. Özümüz aynı olsa da, fikirlerimiz değişmiştir. Yeni bir iş, yeni bir arkadaş grubu hayatı bambaşka bir perspektiften yeniden yaşamaya sebep olabilir.
Hayatımızdan biri eksildiğinde, bu bizi sarsıyor ve dünya tepe taklak olmuş gibi düşünmemize neden oluyor. Zaman geçtikçe ve çaba sarf ettikçe, kaybettiğimiz kişiyi yeniden başka yer ve suretlerde bulabiliyoruz ve yaramızın iyileştiğini kabul ediyoruz. Böylece, bir kez daha artık eskisi gibi olmadığımızı fark ediyoruz.
Zaman, bizi harekete geçirir, bizi aşar, sınırlarımızı törpüler, kendimize getirir, silkeler, ehlileştirir ve öğretir. kayıtsızlığa izin vermez. Bahaneleri dinlemez, beklemez. Önemli olan bu yolculuğa devam edebilecek, risk alabilecek cesareti kendimizde bulabilmemiz, neşeyi kaybetmememiz değiştikçe ve olgunlaştıkça daha güzel olacağımızı bilmemizdir.