Bugün size son yıllarda dilimizden düşmeyen narsist’in kim olduğunu anlatacağım. Narsizmin kökeni Yunan mitolojisinde Narkissos isimli bir kahramandan gelir. Kahramanımız suda gördüğü yansımasına âşık olur. Narsist kişiler de tam olarak böyledir. Kendilerine aşıktırlar. Çünkü onlar için çocuk yaşlarda başlayan değersizlik ve sevgisizliği örtmenin başka bir yolu yoktur. Tüm bu kırgınlık abartılmış bir öz sevgi ile kendini gösterir. Altı elbette ki boştur. Fazlaca ilgi göremeyecekleri hiçbir yerde var olmak istemezler. Sevildiğine ikna olmalarının tek yolu aynı anda birçok insan tarafından sevilmektir. Başarılarını, görüntülerini, hikayelerini abartırlar. Tek eşli olmak risktir, hata hiçbir zaman onda değildir. Narsist her zaman haklı ya da mağdurdur. Yeni ilişkilere eski ilişkilerin referanslarıyla girerler. Duygularınızı önemsemez, sizinle empati kuramazlar. Bir çoğu çok zekidir. İlk karşılaştığınız anda neye ihtiyacınız olduğunu anlar ve bir masal kahramanı gibi davranırlar. Tamamen sevildiklerinden emin olduğunda masal biter. Pembe balonunuz patlayıverir. Kucağınızda bir yığın soru işaretiyle kalakalırsınız “Acaba ne yaptım?” “Yaşadıklarımız gerçek değil miydi?”, “Artık beni sevmiyor mu?” Ama bu soruların hepsi boşunadır çünkü narsist kendisi dışında kimseyi sevemez, sizi de o dönem bir ihtiyacını karşılamak için sever gibi yapmıştır. Şimdi bu sevilmemiş çocukları iyileştirmeye çalışanlara harika bir ipucu vereceğim; bir narsistle kurulabilecek en sağlıklı ilişki onu farkettiğiniz andan itibaren koşarak uzaklaşmaktır. Eğer talep ediyorsa bir uzmana yönlendirebilirsiniz. “Ben onu iyileştiririm” belki bir gün sever” yanılgısını unutun ve neden hiç bir zaman var olamayacağınız, duygusal ihtiyaçlarınızın gerçekten karşılanmayacağı bir yerde kalmak istediğinize bir bakın derim. Annesinin sevmediği çocukları siz iyileştiremezsiniz. Hayat tüm bunlar için hem çok kısa hem de fazlasıyla güzel.
