Az önce okuduğum cümle tam olarak şöyleydi. “İnsan aşka dikkat edebilir mi?” diyordu. Şöyle bir gözden geçirdim ve tek gördüğüm ön yargıydı. Konfor alanından çıkma yazımı okuyanlar bilir. Güzel hikayeler yalnızca konfor alanından çıktığınızda başlar. Yaz, ekolojik olarak sıcaklığın arttığı daha fazla sosyalleşmeye başladığımız, evden ve sorumluluklardan kısa süreli sıyrılıp rahatladığımız bir dönemdir. Motivasyonu ise eğlenmek ve dinlenmektir. Dolayısıyla buna hizmet eden şeyler yapıp, böyle insanlarla zaman geçiririz. Yaz kalabalıktır, yeni yüzler demektir. Bu da demek oluyor ki aşk içimizde bir yerde uyurken gördüğümüz yeni bir yüz onu uyandırabilir. Sorumluluklardan uzaklaşmanın etkisiyle tüm duygular sıkıştırılmış bir paket halinde aşkın temsil ettiği kişiye sunulur. Deniz, kum, güneş, samimi konuşmalar, keyif veren arkadaş grupları, eğlence ve hafiflik hepsi bir aradadır. Dolayısıyla karşımıza çıkan kişiyi o anki ihtiyacımız neyse buna göre belirleriz. Bunun devamında rahat olduğumuz süreçte aşkı dolu dolu yaşayıp yaz ile beraber bitirmek de aşkı mevsimlere taşıyıp derinine inmek de bir seçenek oluyor. Aşk size aittir. Bunu nasıl yaşamak istediğinize siz karar verirsiniz. Boşluk da doldurabilir yolculuk da olabilir, yaz aşkı kısa sürmez. Aşkı mevsimler bitirmez, aşk bir bilinç, beceri, çaba meselesidir. Gayreti olanın bir yolu yürümeye meyledenin aşkı bitmez hiç. Kimisininki de bir sonbahar yağmuruyla biter. Yaz aşkı yoktur. Günlük hayat koşturmacasında varlığı fark edilmeyen boşluklar, gerçekleşmemiş potansiyeller, üzeri örtülmüş duygular vardır. Bence yaz aşkına değil, kendinize dikkat edin. Her duygunuza, her ihtiyacınıza, her potansiyelinize tek tek, öyle bir bakın ki tek bir boşluk kalmasın.
