Serdar Acar ile son sergisi “Bir Yaz Gecesi Rüyası” için Pi Artworks’de buluşuyoruz. Kendisinin eserlerini herkesten önce inceleme fırsatı ve kendi gözünden dinlediğimiz samimi röportajımızı okuduktan sonra siz de Serdar’ın eserlerine yakından bakmak isteyeceksiniz. Herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bu sergiyi ziyaret etmek isterseniz, bugün itibariyla sanat severler ile buluşan sergi 20 Mayıs tarihine kadar Pi Artworks İstanbul’da görebilirsiniz.

“Bir Yaz Gecesi Rüyası” ismi nereden geliyor?

İnsanlar çalışmalarıma ve bana baktıklarında genellikle çok naif bir hikâye anlatımı ve hikayeci gördüklerini belirtiyorlar. Ancak izleyiciyle birlikte işler üzerinden biraz daha derine indiğimizde aslında bu işlerde tıpkı Shakespeare’in bir yaz gecesi rüyası isimli tiyatro oyununda değindiği yalnızlık, aşk “mükemmel olmayan ve karşılıksız”, kader, kaybediş, aşkın doğası, rüyalar, düş ve gerçeğin ötesi gibi kavramlara dokunduğumuzu görüyoruz. Tüm bunların dışında Shakespeare tüm eserlerini ve hakkında yazılmış tüm biyografiler okuduğum ilk kişidir kendi küçük edebiyat tarihimde. Anlatım dili ve olay kurguları hem hayatı algılama hem de yorumlama biçimimi son derece etkilemiştir.

Yalnız olmak bir konfor alanı mı sizce?

Kasıtlı ve yalnızlık kavramının kendisine karşı bile mesafeli bir yalnızlık hali kesinlikle son derece verimli bir konfor alanı bence.

Eserlerinize yalnızlığı yansıtırken hep bir hüzün var gibi siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çalışmalarımda kimi izleyiciye yansıyan hüznün aslında insanların yalnızlık kavramıyla olan ilişkisine bağlı olarak şekillendiğini düşünüyorum. Çünkü çalışmaların geneline baktığınızda figürler ya da çoğu zaman resimdeki figüre dönüşmüş olan imgelerin, çoğunlukla da servi ağacı imgesinin her zaman kendi kendine oluş halinin son derece güçlü bir şekilde yansıdığını görebiliriz. Hatta belki çalışmalardaki yalnızlık kavramının yanına kendi kendineliği eklememiz gerekiyor olabilir. ‘’Yalnızlık’’ kavramıyla aramızdaki bağı pozitif anlamda güçlendirmek için.

Genellikle eserlerinizde pastel ve soft tonlar kullanıyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mı?

Hayatı yorumlama biçimimden, olayları kendi içimde dahi olsa ele alışıma kadar ben çok keskin, net birisi değilimdir. Gerçeklikle de çok bağım yoktur. Hayal ile gerçek arasında bir hayat algısı, olayları yorumlama arzusu ve tabii ki belli bir filtreden geçmiş kişisel zevklerin de renk seçimlerimi etkilediğini söyleyebilirim.

Genel olarak insanlar hep yalnızlıktan şikayet ediyor. Ancak yanında onu seven birini bulduğunda da hemen yalnızlığına yöneliyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana kalırsa insanlar çoğu zaman şiddetle arzuladıkları ve arzuyla korktukları şeylerden şikâyet ediyorlar. Alışılmış ve bağlanılmış ‘’korkuyu’’ bozacak bir gelişmeyi de çoğu zaman güvenli alana saldırı olarak algıladıklarından radikal bir kapanış yaşıyor olabilirler. Bana kalırsa kişiler kendi kendine olmak kavramıyla barışmalı. Bu kavram içerisinde kendilerine yer açmalı ve bir noktada besleyici olan kendi kendine olma halini koruyarak ilişki sürdürmeli ve yönetmeliler. Kendi kendineliğini oluşturamamış insanların insan ilişkilerinde daha başarısız olduklarını düşünüyorum.

FOTOĞRAF / PHOTOGRAPH: Egemen Pırlant