Güneş, 2020 yılından bugüne müziğe farklı bakış açısı ve kendine has tarzı ile dikkatleri üzerine çekiyor. Son dönemde çıkardığı “İmdat” isimli teklisi ile de kadına şiddetin sesi oluyor.

2020 yılında müzik dünyasına profesyonel anlamda giriş yaptınız. 2020’den bugüne kariyer anlamında değiştim, dönüştüm veya artık yapmama kararı aldım. Dediğiniz şeyler oldu mu?

Değişim her zaman hayatımda var, her gün kendini geliştirmen gerekiyor, attığım her adımın bir öncekisinden daha sağlam basmamı sağlaması gerekiyor. Gün geçtikçe kendimi daha emin daha güvende hissediyorum. Keskin kararlar alan biri değilim, iyi ve tecrübeli bir ekip ile çalışıyorum, bulunduğum ve geldiğim yerden memnunum. 2022 için bütün hedeflerimize ulaştık. Şimdi yeni hedeflerim ve anlatacağım yeni hikayelerim var.

Siz kendi müziğinizi nasıl sınıflandırırsınız?

Müziğin sınıflandırılmasını çok doğru bulmuyorum. Sınıflandırma endüstrinin yarattığı bir format.  Bulunduğum ülkenin müziğinde yüzyıllar sonra da dinlediğinde belirgin bir rol oynamak ve türlerin ötesinde anılmak isterim.

Her şarkının bir hikayesi var ve bu şarkılara film tadında video klipler çekiyorsunuz. Siz ne kadar dahilsiniz bu hazırlık sürecine?

Ekip olarak çok farklı bir çalışma sistemimiz var. Şirkette ekipçe birlikte geliştirdiğimiz bir iletişim konseptimiz var, bu konseptte benimle ve benim adıma yapılacak bütün faaliyetlerin reçetesi var. Biyografim, temsil ettiğim değerler, renkler, mood board, styling, orta ve uzun vadeli hedefler. Herkes bu iletişim konseptine göre çalışıyor. Bütün kreatif ekip, fotoğraf, video, prodüksiyon, pazarlama, sosyal medya vs. herkes bu reçeteye bakarak benimle ilgili proje geliştiriyor. Bütün ekip bir araya gelip (yapım, menajer, editör) önce bu konsept üzerinde antant kalıyoruz ve ilerliyoruz. Böylelikle projeleri geliştirirken ana fikirde boğulmuyoruz, detaylara konsantre olabiliyoruz. Bu da sonuca yansıyor. Sonucu belirleyen ana fikir değil, detaylar olduğunu tecrübe ettim diyebilirim.

M.O.B. Entertainment imzalı Ezgi Alaş ile birlikte İmdat isimli son tekliniz ile kadına şiddete dikkat çekiyorsunuz. Sizce kadına şiddet hatta genel olarak şiddettin temeli nedir?

Bildiğim kadarıyla şiddet içgüdüsel ve her canlının içinde barındırdığı bir duygu, İnsanlar bilinç ile bu şiddeti daha az veya daha fazla dozajda kullanabiliyor. Hayvanlar yalnızca tehdit karşısında şiddete başvururken, insanlar bunu yalnızca egoları için yapabiliyor. Sadist bir köpek görmedim ama sadist insanlara çok rastladım. Maalesef dünyada ve ülkemizde, kadına ve hayvanlara şiddet hala fazlasıyla var. Ben bu durumun her daim karşısında olacağım. Yaptığım sanat ve kimliğimle bu durumu reddediyorum, kabul etmek istemiyorum.

Dijital ile birlikte artık dünya ile eş zamanlı tüm işlerimizi paylaşabiliyor ve etkileşimde olabiliyoruz. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dijital teknolojiler hayatımızda birçok şeyi değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor. Bu size sonsuz olanak sağlamış olsa bile, her şey yaşadığınız ülke, şehir, mahalle ve komşularda başlıyor. ‘’Kayarken izledim şehri parmak uçlarımda’’ mecazi anlamda benim yaşadığım bir dönem ve şehri anlatıyor. Cümleyi tercüme edebilirsiniz fakat mecazı anlamak için bir sayfa yazmanız gerekebilir. Daha hafif cümlelerle yazılmış, tüketilmesi daha basit ve global anlamda yayılabilecek içerikler mecaz içermez. Ben işin daha çok duygu tarafındayım, etkileşim, reklam, dağıtım ve içeriklerimin dünyanın başka yerlerine ulaştırılması benim sorumluluk alanımda olmasada, Amerika’da şarkılarımın dinlenmesi, Times Square’de billboardlarda fotoğrafımın asılması ve listelere girmek beni tabii ki mutlu eder.