Gökçe Eyüboğlu, Kadın dizisinde yakaladığı başarı ile oyunculuk kariyerini emin adımlarla çıkmaya devam ediyor. Yaz aylarının gelişini kutladığımız, eğlenceli ve bir o kadar hoş sohbet bir çekim gerçekleştirdik. Yaz sezonunu çalışarak geçiren Gökçe’nin yeni sezonda hem dijital hem de ana akımda yayınlanacak olan işlerini ve geçmişten bugüne Gökçe’yi konuştuk.
Trt Tabii’de yeni sezon itibariyle bir projeye başlıyorsunuz. Sizi orada nasıl bir karakter olarak görücez?
Benim için çok farklı bir iş oluyor. Şimdiye kadar oynadıklarım içinde oldukça farklı bir senaryo ve karakter. Biraz mistik tarafı da olan bir polisiye ve gerilim hikayesi. Gizemli bir karaktere hayat vermeye çalışıyorum. Ben iyilerden miyim kötülerden miyim göreceğiz.
Kariyerinizin başından itibaren sizi hep farklı karakterlerde gördük. Bunun bir oyuncu için artıları ve eksileri nedir?
Mesleğime âşık olduğum için kendi adıma herhangi bir eksisi olduğunu söyleyemeyeceğim. Farklı hikayeler anlatmaya çalışmak sanırım benim hayatı anlama yolum. Öğrenciyken de çalıştığım bir dersi arkadaşlarıma anlattığımda daha iyi anlardım. Farklı karakterlere ses verebilmeye çalışmak ise kendime attığım adımlar, kendimi keşfetme süreci, kendimi tanımaya dair bir yol gibi geliyor. Karaktere sorduğum sorular bir yandan da kendime sorduğum sorulara dönüşüyor. Ve tamamen farklı durumlarda benden çıkan farklı Gökçe’leri görüyorum bir yandan. Her halimi keşfediyor, kabul ediyor gibi hissediyorum. Benden daha başka neler çıkabileceğini merak ediyorum.
“Maviye Sürgün” dizisinde de sizi görüyoruz olacağız. Oradaki karakteriniz nasıl biri?
Hırslı, azimli başarılı bir avukat. ‘Demir Lady’ diye biliniyor. Ustasına âşık olmuş. Kariyer basamaklarını çok genç yaşta hızla çıkmış. Selimiye’ye geldiğinde farklı gerçeklerle karşılaşıyor ve küçük çaplı bir dönüşüm yaşayarak veda ediyor hikâyeye. Zaten tüm hikayeler öyle başlamıyor mu. “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” Bu söz de Tolstoy’a atfedilmiştir. Ama ona ait olduğuna dair herhangi bir kanıt da yoktur bir yandan. Bu bilgiyi de paylaşayım dedim.
Daha önceden “Evlilik Hakkında Her Şey” dizisinde partner olarak oynadığınız Serkan Altunorak ile oynuyorsunuz. Daha önce çalıştığınız isimlerle aynı sette olmanın nasıl bir artısı var?
Sadece Serkan değil ki, Caner Cindoruk, Ayça Erturan. Arkadaşlarımla oyun oynamaya gitmişim ben Selimiye’ye. Bir karakter yaratmaya çalışırken farklı şeyler denemek belki de risk alabilmek istiyorum. Ama bunu yapabileceğim özgür ve güvenli bir alan arıyorum. Ne kadar sosyal ve yeni insanlarla tanışmayı çok seven bir insan gibi görünsem de aslında insanlara kendimi açmam, kendim gibi davranabilmem biraz zaman alıyor. Sette de böyle oluyor. Genelde ilk 3 bölüm çok gergin oluyorum ve sürekli yönetmenimin gözüne bakıyorum. Oldu mu acaba, doğru bir seçim mi yaptım acaba karakterim adına. Ama alıştıktan sonra sete ve karakterime çok daha kolaylaşıyor. Farklı şeyler deneme özgürlüğü hissediyor o da karakterimi daha biricik, daha gerçek bir hale getirmemi sağlıyor. Bildiğin tanıdığın insanların yanına gidince bu alışma sürecine ihtiyaç duymuyorsun. Güvenli alanda hissediyorsun. Zaten gittiğimin ikinci günü herkes “hiç ekibe yeni katılmış gibi değilsiniz.” Diyordu.
Aslında oyun yazarlığı ve tiyatro çıkışlı birisiniz. Yeni dönemde hazırladığınız bir oyun var mı?
Pandemi sonrası her sene bir oyun çıkarmaya çalıştık. Ama prova sürecinde tekrar covid olan arkadaşlarımız oldu. O Yüzden ertelemek durumunda kaldık. Devam eden süreçte de ekip arkadaşlarımızın set programları, deprem ve seçim derken yorucu bir sene geçirdik. Ve yine önümüzdeki sezona kaldı çıkaracağımız oyun. Şu an okuduğum ve görüştüğüm iki oyun var.
Geleneksel işlerde ve dijital işlerde de yer alıyorsunuz. İki tarafı da deneyimlemiş biri olarak artı ve eksileri size göre nedir?
Geldiğimiz son noktada birbirinden çok da farklı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Ana akıma iş yaparken bir haftada iş yetiştirme kaygısı ön planda oluyor tabii. Ama dijitale yaparken böyle bir kaygı olmadığı için çalışma süresi daha insaflı oluyor. Hikâyenin başının sonunun belli olmasından ötürü karakterinin ne yöne doğru gideceğini bilmek ve buna göre oyun kurmak da cabası ve reyting kaygısının olmaması. Ama ben ana akımda karşılaştığımız, yolda başımıza gelen değişiklikleri de bazen seviyorum. Hayat gibi geliyor. Bir sonraki bölümde başına ne gelecek bilemiyorsun. Benim için önemli olan iyi, güçlü bir hikâyenin parçası olabilmek. İşimi çok seviyor ve aşkla yapıyorum.
Bu kadar yoğun bir tempoda kendinize vakit ayırmayı nasıl başarıyorsunuz?
Bu benim çok dikkat ettiğim bir konu. Kendime, sevdiklerime, sevdiğim şeyleri yapmaya zaman ayırabilmek. Evde düzenli ve disiplinli bir hayatım var. Hala ajanda tutan insanım. Kâğıt ve kalemim baş ucumda durur. Düzenini oturtunca yapmak istediğin her şeyi kolayca yapıyorsun. Bir de bu biraz önceliklerinin ne olduğu ile ilgili. Önceliğinse her türlü ayıracak vakti buluyorsun.
RÖPORTAJ / INTERVİEW: TİMUR CAN ERSOY
FOTOĞRAF / PHOTOGRAPHY: BERKAY UYGUNOĞLU
STYLING: SEDA SOLMAZ
SAÇ / HAIR: MUHARREM PARLAK
MAKYAJ / MAKE UP: SELDA ŞAHİN İŞCEN
MEKAN / LOCATION: SWİSSÔTEL THE BOSPHORUS