İnsan aslında kendini bulmak için değil kendini yaratmak için yaşar. Yaratmak kelimesi Türkçe de “uydurmak, düzenlemek” fiilinden türemiştir. Hal böyle olunca her şeyin hızlıca şekil değiştirdiği bir dünyaya ayak uydurmak için yaratmak kaçınılmazdır. Peki kendimizi nasıl yaratacağız? Öncelikle duygularımızı alacağız önümüze sık sık, ne hissediyorum? Bunun üstesinden gelmek için ne yapmalıyım? Konu ne kadar öznesine bağlı gibi görünse de çoğu zaman senle ilgilidir. Diyelim ki biri seni çok incitti, neden bu kadar incinebiliyorum? Bu duygunun üstesinden gelmek için nasıl biri olmalıyım? Benzer şeyleri yaşayıp yoluna tökezlemeden devam edenlerin benden farklı neleri var? Burdan bir cevap alıp cebine koyacaksın. Başka bir gün bir hikayede kaybedip kazanmayı koyacaksın cebine. Sabredemediğin için elinden kaçırdıklarından sabrı alıp iliştireceksin bir yere, korktuğun için kapana kısılıp bir süre korkmamayı öğreneceksin. Duyguyu özneden çıkarabilen her zaman yol alır. Fırtınaya rağmen ilerleyebilenler cepleri dolu olanlardır. Her düştüğünde yeniye yer açanın ruhu eskimez. Rollo May, Yaratma Cesareti kitabında “Özde soyut olan şey, özünü değiştirmeden somutlanamaz.” der. Yeni bir sen yaratmadan daha iyisini yaşamak diye bir şey yok. Almak isteyen vermeyi öğrensin. Mutlu olmak isteyen cesareti cebinde taşısın. Sevilmek isteyen kalpten sevsin. Düşmek istemeyen bilgiyi yanından ayırmasın. Elisabeth Kubler Ross’un da dediği gibi “Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar”